Thursday, May 29, 2014

The Secret Hidden at the Light House - intro

The Secret Hidden at the Light House, my last work  has passed the full sketching phase.
 I am now working  on the notation and began to do retouches.  You can have a look at the first 8 bars attached to this note.

The notation is Polish (Penderecki, Serocki inter alia) mixed with classical notation.  In fact, although my work is strongly affected by the polish  and 20th cty modern school it uses classical elements in contrast.  I believe this is a post-modern approach where all style elements are used as a mixture and a new unity is formed.  A classical 3-5 chord may well stand together with a totally dissonant chord.
It all depends on the context and that is a post-modern context.


The Secret Hidden at the Light House, as a matter of navigation, is the absolute location information.
As a veteran (German) air traffic control engineer, I have always been amazed at the beacons that show the way to airplanes.  It is the same with ships and light houses.  I remember as a child, passing from one
Continent to the other in Istanbul by ship, and gazing at the light houses.  It was so embazzling.  Since  then, I wondered for many years what the secret at the light house is.

The captains of the ships and the pilots know what is hidden at the light house.  Their maps display the absolute location of the light house.  So, when the captain sees the light of the light house he understands that he is at the right track.

So, once again, what is the’ Secret  at the Light House’?  It is the ‘veritas’, the truth, the reality...

Isn’t it the truth, the reality that guides our way and helps us reach the safety of an harbor when we are faced with immense difficulties?

Ali R+ SARAL

Monday, May 26, 2014

Saadet Hoca'yı Ararken...





SAADET HOCA’YI ÖZLERKEN

Saadet İkesus Altan, Saadet Hoca Türkiye Cumhuriyetinin ilk opera sanatçılarından.  Türkiye’yi 30’lu yıllarda Almanya’da ve Avrupa’da başarı ile temsil etmiş.  Daha sonra davet üzerine Türkiye’ye geri dönmüş.  Opera sanatçısı solist olarak bir çok eserde rol almış.  Daha ileri yaşlarında Istanbul’da Opera’da hoca ve ses eğitimcisi7doktoru olarak çalışmış, opera yönetmeni olarak eserler sahneye koymuş.



Saadet Hoca ile öğrencisi sevgili Müjgan Abla, sayın Müjgan ÖZÇAY eli ile tanıştım. Hocanın daveti üzerine Moda’ya yolum düştüğünde bir çok defalar kendisini ziyaret edip çayını içtim.  Kendisini ve hoş sohbetini giderek daha çok aradığım şu sıralar bana söylemiş olduğu  bir kaç sözü sizlerle paylaşmayı uygun buluyorum.

-    Saadet Hoca’nın Almanya döneminden sanıyorum Ekrem Akurgal ile tanışıklığı vardı.  Tanıştığımız ilk sıralar arkeolojinin önemine dikkatimi çekerek “Müzik literatürünün büyük bir kısmı ‘aşk’ ‘gönül eğlencesi’ üzerinedir.  Sen de aynı şeyi yapmaktan sakın.” demiş şu kitabı hediye etmişti.


-    Estetik ile ilgili olarak: ara tonlar kullanmanın önemini belirtmişti.  Tonların katışıksız olarak ayrı ayrı ama yan yana durmasından doğan -bir çeşit Amerikan zevki denebilir- etki yerine tonların dönüşerek ve iç içe geçerek etkileşmesini tercih ettiğini söylemişti.

-    Boşluk bırakmanın önemini vurgulamıştı bir kez.  Sınırlı alanları ‘çok doldurma’ demişti.

-    Hoca, beni insanlarla ilişkilerimde mesafeli olmak konusunda uyarmıştı.  Kızdığım/kırıldığım zaman normalde ‘sen’ diye hitap ettiğim kişiye ‘siz’ ile hitap edebileceğimi söylemişti.

-    Hoca, alçak gönüllülük konusunda örnek bir kişiydi.  Çok hoştu hem alçak gönüllü hem de yeri gelince mesafeli olma becerisi ile.

-    Hoca’nın bir dersi de ‘iyilik ettiğinde kendini belli etme, saklı tut oğlum’.

-    Hoca’nın babası İstiklal savaşında şehit düşmüştü.  Şehit kızıydı.
Hoca belirli bir muhalefet çizgisine abone olmamakla birlikte gördüğü haksızlıklara da karşı çıkmaktan geri durmazdı.  Bir keresinde Cumhuriyetin ilk yıllarında, çocukluğunda Üsküdar’da bir törende bir Paşa’ya şehit kızı olarak takdim edilir.  O sırada Paşa’ya bir pasta ikram edilir.  Yokluk zamanı olduğu için yalnız Paşa’ya verilir.  Saadet Hoca Paşa’nın nasıl onca kişi önünde, ve çocuklara karşı ‘hapır hupur’ o pastayı yediğini anlatırken sanki bugün’müş gibi kızmıştı...
-    ‘Oğlum hayat kısa, başkaları senin eline yağlı boya fırçasını verip senin kendi sanatın için harcaman gereken zamanı ziyan ederler dikkatli ol’.
-    ‘Hiç bir şey seni yıldırmasın, sen çalışmana bak. Takdir ne kadar geç gelirse, o kadar çoğalır ve güçlü olur.’