SAADET HOCA’YI
ÖZLERKEN
Saadet İkesus Altan, Saadet Hoca
Türkiye Cumhuriyetinin ilk opera sanatçılarından. Türkiye’yi 30’lu
yıllarda Almanya’da ve Avrupa’da başarı ile temsil etmiş. Daha sonra davet üzerine Türkiye’ye geri
dönmüş. Opera sanatçısı solist olarak
bir çok eserde rol almış. Daha ileri
yaşlarında Istanbul’da Opera’da hoca ve ses eğitimcisi7doktoru olarak çalışmış,
opera yönetmeni olarak eserler sahneye koymuş.
Saadet Hoca ile
öğrencisi sevgili Müjgan Abla, sayın Müjgan ÖZÇAY eli ile tanıştım. Hocanın
daveti üzerine Moda’ya yolum düştüğünde bir çok defalar kendisini ziyaret edip
çayını içtim. Kendisini ve hoş sohbetini
giderek daha çok aradığım şu sıralar bana söylemiş olduğu bir kaç sözü sizlerle paylaşmayı uygun
buluyorum.
-
Saadet Hoca’nın Almanya döneminden sanıyorum Ekrem Akurgal ile
tanışıklığı vardı. Tanıştığımız ilk
sıralar arkeolojinin önemine dikkatimi çekerek “Müzik literatürünün büyük bir
kısmı ‘aşk’ ‘gönül eğlencesi’ üzerinedir.
Sen de aynı şeyi yapmaktan sakın.” demiş şu kitabı hediye etmişti.
-
Estetik ile ilgili olarak: ara tonlar kullanmanın önemini
belirtmişti. Tonların katışıksız olarak
ayrı ayrı ama yan yana durmasından doğan -bir çeşit Amerikan zevki denebilir-
etki yerine tonların dönüşerek ve iç içe geçerek etkileşmesini tercih ettiğini
söylemişti.
-
Boşluk bırakmanın önemini vurgulamıştı bir kez. Sınırlı alanları ‘çok doldurma’ demişti.
-
Hoca, beni insanlarla ilişkilerimde mesafeli olmak konusunda
uyarmıştı. Kızdığım/kırıldığım zaman
normalde ‘sen’ diye hitap ettiğim kişiye ‘siz’ ile hitap edebileceğimi
söylemişti.
-
Hoca, alçak gönüllülük konusunda örnek bir kişiydi. Çok hoştu hem alçak gönüllü hem de yeri
gelince mesafeli olma becerisi ile.
-
Hoca’nın bir dersi de ‘iyilik ettiğinde kendini belli etme,
saklı tut oğlum’.
-
Hoca’nın babası İstiklal savaşında şehit düşmüştü. Şehit kızıydı.
Hoca belirli
bir muhalefet çizgisine abone olmamakla birlikte gördüğü haksızlıklara da karşı
çıkmaktan geri durmazdı. Bir keresinde
Cumhuriyetin ilk yıllarında, çocukluğunda Üsküdar’da bir törende bir Paşa’ya
şehit kızı olarak takdim edilir. O
sırada Paşa’ya bir pasta ikram edilir.
Yokluk zamanı olduğu için yalnız Paşa’ya verilir. Saadet Hoca Paşa’nın nasıl onca kişi önünde,
ve çocuklara karşı ‘hapır hupur’ o pastayı yediğini anlatırken sanki bugün’müş
gibi kızmıştı...
-
‘Oğlum hayat kısa, başkaları senin eline yağlı boya fırçasını
verip senin kendi sanatın için harcaman gereken zamanı ziyan ederler dikkatli
ol’.
-
‘Hiç bir şey seni yıldırmasın, sen çalışmana bak. Takdir ne
kadar geç gelirse, o kadar çoğalır ve güçlü olur.’